Türkiye son yıllarda artan enflasyonla mücadele etmek zorunda kaldı. Sadece alımı kısmak enflasyonu düşürmeye çalışmak sadece dönen çarkları kırmaktan başka bir şey değildir. Enflasyonla mücadelede alım gücünü düşürmek, uzun vadede ekonomik sorunları derinleştirebilir ve sürdürülebilir bir çözüm sunmaz. Alım gücünün azalması, tüketicilerin harcamalarını kısmasına ve talebin daralmasına yol açar, bu da ekonomik büyümeyi yavaşlatır. İnsanların satın alma gücünü düşürmek yerine, enflasyonun kökenine inerek, üretim maliyetlerini düşürmek, arz-talep dengesini sağlamak ve para politikasını dikkatle yönetmek daha etkili ve dengeli bir yaklaşım olacaktır. Alım gücünü koruyarak enflasyonu kontrol altında tutmak, toplumsal refahı ve ekonomik istikrarı destekler. Arz-talep dengesini bozan konular arasında mülteci konusu milletimize ciddi bir problem yaşatmaktadır. Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkelerden biridir. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı'nın verilerine göre, 29 Ağustos 2024 itibarıyla Türkiye'de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 3 milyon 96 bin 157 kişidir. Türkiye, Suriyeli mültecilerin yanı sıra diğer ülkelerden gelen sığınmacı ve mültecilere de ev sahipliği yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin 2022 yılı verilerine göre, Türkiye toplamda yaklaşık 3,6 milyon mülteciyi ağırlamaktadır. Birde gayriresmi rakamlar vardır ki 13-15 milyon mülteci ve sığınmacıdan bahsediliyor. Bu rakamlar, Türkiye'nin mülteci krizine yönelik büyük bir sorumluluk üstlendiğini göstermektedir. 10 milyon olduğu kabul etsek en azından 1 adet ekmek yeseler günde 10 milyon ekmek yapar ki buda arz-talep dengesini ciddi şekilde etkiler ve sadece ekmekten bile enflasyon yükselir. Gıda enflasyonunda birinci olmamızda ki en büyük sebeplerden biride bu mülteci konusudur. Neyse biz konumuza geri dönelim.
Öncelikle enflasyon nedir buna bakalım:
Enflasyon, bir ekonomide mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinin sürekli ve belirgin bir şekilde yükselmesi anlamına gelir. Başka bir deyişle, enflasyon, bir ülkenin para biriminin satın alma gücünün azalmasıdır. Fiyatlar arttığında, aynı miktarda para ile daha az mal ve hizmet satın alınabilir.
Enflasyonun temel nedenleri arasında şu faktörler yer alır:
- Talep Enflasyonu: Mal ve hizmetlere olan talep, arzın üzerinde olduğunda fiyatlar artar. Örneğin, insanlar daha fazla ürün satın almak ister ama bu ürünler yeterince üretilmezse, fiyatlar yükselir.
- Maliyet Enflasyonu: Üretim maliyetleri (ham madde, iş gücü, enerji gibi) arttığında, bu artışlar nihai ürünlerin fiyatlarına yansıtılır ve enflasyon meydana gelir.
- Para Arzının Artması: Bir ülkedeki para miktarı hızlı bir şekilde artarsa, dolaşımdaki para arzı fazla olur ve bu da mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükselmesine yol açar.
Enflasyon ölçülürken genellikle Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ve Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) gibi göstergeler kullanılır. TÜFE, tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimi izlerken, ÜFE üreticilerin karşılaştığı maliyet artışlarını gösterir.
Enflasyonun etkileri:
- Alım gücünün düşmesi: Yüksek enflasyon, paranın değerini azaltır. Bu durumda, aynı miktarda para ile daha az mal ve hizmet satın alınabilir.
- Tasarrufların erimesi: Paranın değer kaybetmesi, tasarruf sahiplerinin birikimlerinin reel değerini azaltır.
- Faiz oranları: Enflasyon yükseldiğinde merkez bankaları genellikle faiz oranlarını artırarak enflasyonu kontrol altına almaya çalışır.
Kontrolsüz enflasyon, ekonomik istikrarsızlığa yol açar, bu nedenle enflasyonun düşük ve sürdürülebilir seviyelerde tutulması önemlidir.
Türkiye’nin son yıllarda karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmasıdır. Bu durum, insani bir sorumluluk ve zorunluluk olarak görülse de, ekonomik açıdan ciddi etkiler yaratmaktadır. Bir mühendis ve siyaset bilimci ekonomist olarak, mültecilerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerine özellikle enflasyon ve genel ekonomik denge üzerinden bakmak faydalı olacaktır.
Enflasyon Üzerinde Mültecilerin Rolü
Enflasyon, bir ülkede mal ve hizmet fiyatlarının genel düzeyinde sürekli bir artış anlamına gelir. Mültecilerin ülkeye giriş yapması, özellikle gıda, konut, sağlık ve diğer temel hizmetler üzerindeki talebi artırarak fiyatların yükselmesine yol açar. Türkiye’de mültecilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kira fiyatlarının ciddi şekilde arttığı gözlemlenmektedir. Artan talep karşısında arzın sınırlı kalması, bu fiyat artışlarını körükleyen temel unsurlardan biridir.
Mülteciler genellikle düşük gelirli kesimlerde yaşamayı tercih ettiklerinden ve bu bölgelerde kiraların yükselmesi, dar gelirli Türk vatandaşlarının yaşam maliyetini doğrudan etkilemektedir. Bu durum, özellikle gıda ve temel tüketim maddelerindeki fiyat artışlarıyla birleştiğinde enflasyonu yukarı çeken faktörlerden biri haline gelmektedir.
İşgücü Piyasasında Baskı
Mültecilerin yoğun olarak ucuz işgücü olarak çalışması, kayıt dışı ekonomiyi teşvik eder. Kayıt dışı çalışan mülteciler, genellikle yerli iş gücünün ücretlerini baskı altında tutar ve bu da yerli halk(!) arasında işsizliği artırabilir. Türkiye’de özellikle inşaat, tarım ve tekstil gibi sektörlerde mültecilerin yoğun olarak çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu sektörlerde düşük ücretle çalışan mülteciler, iş gücü maliyetlerini düşürse de, genel ücret seviyelerini de aşağıya çekerek uzun vadede işgücü piyasasında dengesizlik yaratır.
Bu dengesizlik, işsizliğin artmasına ve halkın alım gücünün düşmesine yol açar. Halkın alım gücü düştüğünde ise talep daralması yaşanır ve bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler.
Kamu Harcamalarındaki Artış
Mültecilerin ülkeye girişiyle birlikte devletin sosyal harcamalarındaki artış da dikkat çekici bir unsurdur. Eğitim, sağlık, sosyal yardım gibi alanlarda yapılan harcamalar, ülkenin bütçesine ek bir yük getirir. Türkiye, mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak adına büyük bir finansal kaynak ayırmaktadır. Bu harcamalar, bütçe açığını artırarak devletin borçlanma ihtiyacını yükseltir ve bu da enflasyonu körükler.
Devletin borçlanma oranının artması, faiz oranlarını yukarı çeker ve bu da özel sektörün borçlanma maliyetlerini artırarak yatırımları olumsuz etkiler. Yatırımların düşmesi, işsizliği artırırken ekonomik büyümenin de yavaşlamasına yol açar.
Yüksek Konut Fiyatları ve Yaşam Maliyeti
Mültecilerin yoğun olduğu şehirlerde konut talebinin artması, bu bölgelerdeki emlak fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Örneğin, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay gibi şehirlerde konut fiyatlarının diğer bölgelere kıyasla daha hızlı arttığı gözlemlenmektedir. Bu durum, dar gelirli vatandaşlar için barınma sorunlarını artırırken, ülke genelinde yaşam maliyetini de yükseltir.
Konut fiyatlarındaki artış, hem kira hem de mülkiyet fiyatlarını etkileyerek geniş bir kesimin alım gücünü düşürmektedir. Bu etki, sadece düşük gelirli vatandaşlar üzerinde değil, orta sınıf üzerinde de ciddi bir baskı yaratmaktadır. Orta sınıfın refah düzeyindeki gerileme ise ekonominin uzun vadede sürdürülebilir büyümesini tehdit etmektedir.
Sonuç
Türkiye, bir yandan mültecilere ev sahipliği yaparken, diğer yandan bu durumun ekonomik ve sosyal maliyetleriyle başa çıkmak zorunda kalıyor. Mültecilerin enflasyonu artırması, işgücü piyasasındaki dengesizlikler ve kamu harcamalarındaki artış gibi etkiler, ülke ekonomisi üzerinde baskı yaratmaktadır. Bu sorunların çözüme kavuşturulabilmesi için mülteci politikalarının ekonomik gerçeklerle daha uyumlu hale getirilmesi ve özellikle kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmesi gerekmektedir.
Mültecilerin entegrasyonunun sağlıklı bir şekilde yapılması, sadece insani değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da sürdürülebilir bir yapının kurulmasına katkı sağlayacaktır. Ancak bu süreçte ekonomik dengenin korunması ve toplumun genel refahının göz önünde bulundurulması büyük önem taşımaktadır.
Gökhan ARSLAN
Yorum Yazın